Selefilik Bir Mezhep Midir? Cesur Bir Eleştiri
Selefilik, son yıllarda sadece İslam dünyasında değil, tüm dünyada ciddi tartışmalara yol açan bir konu haline geldi. Kimi, Selefiliği bir mezhep olarak kabul eder, kimisi ise onun, sadece bir “yaklaşım” veya “akımdan” ibaret olduğunu savunur. Peki, bu kadar büyük bir etkiye sahip olan Selefilik gerçekten bir mezhep midir, yoksa sadece bir düşünsel akımın ötesine geçemeyen bir ideolojidir? İşte bu yazıda, tam da bu soruya cesur ve eleştirel bir bakış açısıyla cevap vermeye çalışacağım.
Selefilik ve Mezhep: Karışan Kavramlar
Öncelikle, mezhep kavramının ne anlama geldiğini sorgulamak gerek. İslam’da mezhep, belirli bir inanç sistemini ve dini uygulama biçimlerini benimseyen toplulukları tanımlar. Mezhepler, tarihsel olarak gelişmiş, kurucularının öğretileriyle şekillenmiş, entelektüel bir birikim yaratmış ve toplumsal bir örgütlenmeye gitmiştir. Hanefi, Şafi’i, Maliki ve Hanbeli mezhepleri, bunlara örnektir. Bu mezhepler, hem dini görüşlerde hem de pratikte farklılıklar gösterirler ve her biri, İslam dünyasında güçlü bir yer edinmiştir.
Peki ya Selefilik? Selefilik, daha çok bir düşünce tarzı, bir ideolojik yaklaşım gibi görünmektedir. Belirli bir fıkhi veya teolojik sistemden ziyade, selef yani “ilk kuşak” Müslümanların anlayışına geri dönme arzusunu ifade eder. Selefiler, İslam’ın “özüne” dönmek istediklerini söyleseler de, bu özün ne olduğu sorusu, en başından itibaren tartışmalıdır. Gerçekten de, Selefiliğin bir mezhep olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemek, mezheplerin gelişim ve farklılık ilkeleriyle ne kadar uyumludur?
Mezhep Olmayan, Ama Mezhepsel Bir Hedef
Selefilik, ideolojik bir akım olarak, tarihsel bir mezhepten daha çok, belirli bir anlayışa ve tecrübeye dayanan bir dinî duruş olarak öne çıkar. Selefiler, Kur’an ve Hadis’i en saf haliyle, onları kabul ettikleri şekilde anlamayı ve yaşamayı hedeflerler. Ancak bu hedefin özü, daha çok bir “temizlenme” düşüncesine dayanır. Selefiler, geçmişteki hataları, sapmaları ve yenilikleri reddederek, İslam’ı en saf haliyle, ilk kuşak Müslümanlar gibi yaşamaya çalışırlar. Burada en büyük sorun, tüm bu ideolojik söylemlerin, tarihsel olarak çok sayıda farklı bakış açısını kapsayan bir mezhebi inkar etmesidir.
Bir mezhep, çoğunlukla topluluk içindeki farklı bakış açılarını bir araya getiren, entelektüel bir yapıdır. Ama Selefiliğin böyle bir yapısı yok. Bunun yerine, onun merkezinde kesin bir doğru olduğuna inanılan bir bakış açısı var; bu da çoğunlukla “diğerleri” tarafından yanlış kabul edilen bir yaklaşımı içerir. Başka bir deyişle, Selefiliğin “doğru” kabul ettiği anlayış, onun dışında kalan diğer anlayışları hemen dışlar ve onları “sapkınlık” olarak etiketler.
Selefilik: İslam’ın Gerçek Yüzü Mü?
Birçok Selefi, Selefiliği, İslam’ın gerçek yüzü olarak savunur. Bu bakış açısına göre, mevcut mezhepler ve İslam yorumları, zamanla yozlaşmış ve sapkınlaşmıştır. Bu noktada, Selefilik kendini “gerçek İslam” olarak takdim eder. Fakat bu iddianın sağlam temellere dayandığı söylenemez. Çünkü Selefiliğin bir mezhep gibi gelişebilmesi için, öncelikle farklı görüşlerin kabul edilmesi ve bir sistem oluşturulması gerekir. Ancak Selefiliğin duruşu, yalnızca bir “tek doğru”ya inanmakla sınırlıdır ve bu da İslam’ın tarihsel gelişimini göz ardı etmek anlamına gelir.
Selefi akıl, tarihsel ve kültürel bağlamdan kopmuş bir şekilde, sadece “ilk zamanlardaki gibi” yaşamanın peşindedir. Fakat bu yaklaşım, tarihsel gerçeklerle ne kadar örtüşüyor? İlk kuşak Müslümanların yaşadığı zamanın koşulları ile günümüz dünyasının gerçeği arasındaki farkları göz ardı etmek, Selefiliğin en büyük zayıf yönlerinden biridir. Zira, bir mezhep sadece geçmişteki doğruyu savunmakla kalmaz, aynı zamanda o doğruyu günümüzün dünyasına da adapte edebilmelidir.
Selefiliğin Toplumsal Yansıması: İslam’a Ne Katıyor?
Selefilik, sadece teorik bir tartışma konusu olmaktan çok, toplumsal ve siyasal bir güç haline gelmiştir. Selefiliğin etkisi, özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki bazı toplumlarda oldukça belirgindir. Bu akımın toplumsal etkisi, bazen radikal ve şiddet içeren bir anlayışla harmanlanarak, sadece dini değil, politik bir hareket olarak da kendini gösteriyor.
Selefiliğin, özellikle şiddet içeren grup ve hareketlerce benimsenmesi, onu “gerçek İslam” olarak savunmak isteyenlerin elini zayıflatmaktadır. Çünkü Selefiliğin ideolojik kolları, toplumsal yapıyı tehdit edebilecek kadar uç bir noktaya çekilebiliyor. Halihazırda, Selefiliğin kendisini “öncelikli doğru” olarak sunan yapıları, toplumsal barışı ve İslam’ın hoşgörülü yanlarını zedeleyebilecek şekilde bazı toplulukları birbirine düşürebilmektedir.
Sonuç: Selefilik Bir Mezhep Mi?
Selefilik, mezheplerin tarihsel gelişim sürecine dayanan, entelektüel birikimi olan bir yapıdan çok, tek bir doğruyu savunmaya dayanan ideolojik bir duruştur. Onun “gerçek İslam” olduğu iddiası, onu bir mezhep olarak kabul etmeyi zorlaştırır. Çünkü mezhepler, farklı anlayışların uzlaşısını içeren, esnek ve gelişen bir yapıya sahiptir. Selefilik ise bunun tersine, farklılıkları reddeder ve sadece tek bir doğruyu savunur.
Selefiliğin gerçek anlamda bir mezhep olup olmadığını sorgulamak, sadece akademik değil, toplumsal bir sorumluluktur. Çünkü onun etkileri, sadece dini değil, siyasi ve toplumsal yapıları da etkilemektedir. Peki, Selefilik gerçekten de İslam’ın özünü savunuyor mu, yoksa yalnızca tarihsel bağlamdan kopmuş bir “doğru”yu kabul ettiriyor mu? Bu soruya vereceğiniz yanıt, muhtemelen birçoğunuzun perspektifine göre değişecektir. Siz ne düşünüyorsunuz?